Özet:
Osmanlı hukuki yapısı büyük oranda şeriat hukuku'na dayanmaktaydı. Toplum yaşamı ve kamu düzeni, sınırlı da olsa örfi hukukun varlığına rağmen, büyük oranda şer'i hukuk'a göre düzenlenmişti. Temel olarak yargı örgütüde, bu yapıya uygun olarak Şer'i Mahkemelere dayanmıştır. Bu mahkemeler Osmanlı toplumunun bütün milletleri için, kamu hukuku alanına giren konularında tek genel mahkemeleriydi. Öte yandan imparatorluğun hakim unsuru olan Müslümanlar ile gayr-i Müslimler arasındaki ister kamu hukuku, ister özel hukuk alanına giren davalarda ise yine tek yetkili olan kurum Şer'i Mahkeme idi. Gayr-i müslimlerin cemaat mahkemeleri salt özel hukuk alanında ve gayr-i müslimlerin kendi aralarındaki hukuk davalarında, yargı yetkisine sahipti. ! _/. XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu iç ve dış dinamiklerin etkisiyle, toplumsal düzenini yeniden organize etmek zorunda kaldı. Yeni düzenlemeler, temeli modern devlet yapılanmasına uygun bir şekilde, her alanda kendini hissettirmekteydi. Buna paralel olarak Tanzimat dönemi 'ne girilirken, Hukuk alanında da ortak bir hukuk yaratma ihtiyacı doğmuştu. Bunun doğal sonucu olarak, Ortaçağ'ın değerler sistemine göre örgütlenen Osmanlı Hukuk anlayışı, yani çeşitli sınıfsal grublara veya dinsel grublara göre ayrı cemaat hukukları ve yargı yapısı, yerine bütün toplumu kucaklayan ve bunun doğal sonucu millet sistemi dışında, dinsel yapılar üstü -lâik- bir hukuk ve bunu maddi yaşama uygulayacak yeni bir yargı örgütüne ihtiyaç duyulmuştu. Ancak hemen belirtelim ki bu yeni yargı örgütü, Osmanlı toplumsal yapısı içersinde İslâm Hukuku'nun ve onun yargı örgütünün birdenbire tasfiyesi yoluyla gerçekleştirilemezdi. Dönemin toplumsal yapısı içersinde ulema ve özellikle müslüman halk açısından oldukça dikkatli adımlar atılmasını gerektiriyordu.Tanzimat döneminin genel karakteristiği olan her alanda tedrici ilerlemeci anlayış, bu alanda da kendini hissettirdi. Bu nedenle 1839 Tanzimat Fermanı'ndan sonra öncelikle, Ceza Hukuk'u alanında ilk adım atılmıştır. Bu konuda ilk adımın Ceza Hukuk'ü alanındaatılmasının nedeni, kuruluştan itibaren örfi hukukun bu alanda düzenlemeler yapmasına, alışılmış olmasıydı. Ceza Hukuk'u alanında memleket meclisleri taşralarda, merkezde ise Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye dava görmeğe yetkili kılındılar. Öte yandan Ticari yargı alanında ise özellikle yabancılarla gelişen ilişkiler çerçevesinde, hayatın pratik gerçekleriyle şer'i hukukun uyum sağlayamaması,bu alanda da hemen hemen aynı dönemde yeni bir yapılanmaya gidilmekteydi. Kurulan Ticaret Mahkemeleri ve Memleket Meclisleri aracılığıyla, Osmanlı yargı düzeninde şer'i hukuk'tan ve şer'i mahkemelerden, köklü bir kopuş XIX. yüzyılın ilk yansından itibaren gerçekleşmeğe başladı. Ancak Ticari yargı alanında, Ceza Hukuku alanında Memleket Meclisleri'nden farklı olarak, idari yapıdan daha bağımsız bir şekilde oluşturulmuştu. Giderek her iki yargı kurulu daha bağımsız hale geleceklerdir. 1864 yılında mülki idarede yapılan yeni düzenleme sırasında Nizamiye Mahkemeleri adını alan adli örgütün ilk nüvesi kuruldu. Ceza Hukuku alanında yetkili idari meclislerden farklı olarak, salt bir mahkeme olarak mülki taksimata paralel olarak vilâyetlerde açılan bu mahkemeler, hem ceza hukuku hemde özel hukuk alanına giren davalara bakabiliyordu. Özellikle, özel hukuk alanında şeriat mahkemelerinin tekelini kırarak onları tüm Osmanlı toplumunun mahkemesi olmak niteliğinden çıkarıp, salt bir cemaat mahkemesi halinde kalmalarını sağladı. Böylece tam anlamıyla dinsel hukuk dışında bir hukuku, gerek şahıslar ve gerekse devletin şahıslarla olan davalarında, uygulayan ve yeni muhakeme usullerini benimseyen bu mahkemeler Osmanlı toplumsal yapısının şeriat hukukundan kopuşunda oldukça önemli katkılar sağladılar. Ancak hemen belirtelim ki, Tanzimat döneminin temel karakteristiği olan düalizmin izleri, yargı alanında da kendini Cumhuriyet dönemine kadar taşıdı. Nizamiye Mahkemelerinin ilk kuruluş tarihi olan 1864 'ten itibaren yaygınlaşan bu mahkemeler, 1868'de Divân-ı Ahkâm-ı Adliyye'nin kuruluşuyla hiyerarşik yapılanmalarını tamamlayarak, 1868 -1876 arasıda ise idareden tam anlamıyla koparak, bağımsız bir Adli örgüt haline gelecektir. Kuruluş çalışmaları sırasında bu mahkemeler, yeni bir örgüt olmanın getirdiği yetişmiş personel azlığı, Şer'i mahkemelerle yetki sorunları vb. sorunlarla da uğraşacaktır. 1876 sonrasında bu mahkemelerde yapılan düzenlemelerle de bugünkü modern mahkeme örgütünün temeli atılmıştır.