Abstract:
Demokrasi, tarihsel süreç içinde teorik ve normatif boyutta farklı şekillerde ortaya çıkmış ve pratikte de farklı toplumlar tarafından farklı şekillerde uygulanmıştır. Demokrasinin "halkın kendi kendini yönetmesi" anlamındaki saf, ideal hali ve ilk ortaya çıkış formu olarak, Antik Yunan Atina doğrudan demokrasisi kabul edilegelmiştir. Ancak, ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte modern dönemde yapısal değişikliklere uğrayan doğrudan demokrasi, standart/varsayılan/verili (default) demokrasi modeli rolünü, temsili demokrasiye bırakmıştır. Artan nüfus ve genişleyen coğrafyalara sahip ulus devletler temelinde tanımlanan modern temsili demokrasi modeli; farklı iyi hayat anlayışları, dünya görüşleri ve çıkarları nedeniyle çatışan bireylerin, bir arada yaşamanın kurallarını saptama ve toplumsal sorunlara siyasal çözümler bulma amacıyla alacakları kararları belirlemedeki esas yol olmuştur. Bu demokrasi modeli, kararların halk tarafından seçilen temsilciler aracılığıyla alınmasını ve temsilcilerin de seçildikten sonra halkın çıkarlarına yönelik faaliyetlerde bulunmasını ifade etmektedir. Modern Batı toplumlarının yeni ve kaçınılmaz demokratik karar alma formu olarak ortaya çıkan ve bu işlevini uzun yıllar muhafaza eden temsili demokrasinin değeri ve işlevi noktasında; modern çağda yaşanan gelişmeler, teknolojik ilerlemeler, küreselleşme ve çokkültürlülük hareketleri neticesinde daha farklı, yeni ve karmaşık tartışma ve çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda; temsili demokrasinin sahip olduğu ilke ve kurumların, bu yeni tartışmalara ve çatışmalara yanıt verememeye başladığı, temsili demokrasinin kurumlarına ve karar alma mekanizmalarına olan güvenin sarsıldığı ve temsili demokrasiye karşı yoğun bir memnuniyetsizliğin oluştuğu ifade edilmeye başlanmıştır. Bu durum, "temsili demokrasi krizi" olarak adlandırılmakta ve son zamanlarda hem akademik literatürde hem de pratik ve kurumsal boyutta sıkça tartışılmaktadır. Bahsedilen krizi çözmeye yönelik en önemli ve değerli teorik, normatif ve pratik alternatif olarak da vatandaşların karar alma süreçlerine daha fazla (doğrudan) katılımını sağlayan katılımcı demokrasi araçları ve uygulamaları gösterilmektedir. Bunun yanı sıra temsili demokrasi krizi sadece ulus-devletler düzeyinde değil, başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere temsili demokrasi modelinin uygulandığı uluslarüstü yapılar düzeyinde de tartışılmakta ve kendini göstermektedir. Bu bağlamda, bu çalışma, temsili demokrasi modeli ve krizinin ulus-devlet düzeyinde ve uluslarüstü bir oluşum olan AB düzeyinde incelenmesini ve tartışılmasını kapsamaktadır. Çalışma, teorik ve analitik siyaset bilimi/felsefesi odaklı; nitel ve betimleyici bir çalışmadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı, AB'nin "demokrasi açığı" olarak ifade edilen temsili demokrasi krizini hafifletmek ve demokratik meşruiyetini güçlendirmek amacıyla gerçekleştirdiği katılımcı demokrasi uygulamalarının incelenerek bir değerlendirmesini sunmaktır. Çalışmanın ana argümanı ise; temsili demokrasinin bir kriz içerisinde olduğunun teorik ve pratik boyutta kabul edilmesi durumunda bu krize çözüm olarak sunulan katılımcı demokrasi modelinin ve uygulamalarının, AB düzeyindeki demokrasi açığını gidermeye yönelik çok önemli çözümler üretmekle birlikte halen geliştirilmeye açık yönleri bulunduğudur.