Özet:
Anadolu'nun güneybatı kısmında yer alan Teke Yarımadası, kabaca antik dönem içerisinde "Lykia Bölgesi" olarak adlandırılan bölgenin sınırlarını oluşturmaktadır. Lykia konumu itibariyle önemli bir noktada yer almaktadır. Bu bölgede insan hayatına ilişkin ilk veriler Neolitik Dönem'e kadar inerken, bizim Lykia'ya atfedildiğimiz ilk somut veriler MÖ 7.yy. civarına tarihlenmektedir. Bu verilerin hemen ardından gelen dönemde yani MÖ 6.yy.da Lykia Bölgesi Pers egemenliği altına girmiştir. Pers İmparatorluğu yönetimi altında bölge, olasılıkla yerli ve Ksanthos merkezli bir hanedanlığın yönetimine bırakılmıştır. Bu dönemde Pers yönetiminin özellikle kültürel konular noktasında bir miktar esneklik sunduğu birtakım buluntular vasıtasıyla kanıtlanabilir niteliktedir. MÖ 5.yy. içinde Lykia, bir süreliğine Attika-Delos Deniz Birliği'nin vergi listelerinden göründüğü üzere sembolik bir miktar ödeme yapmış yani bu birliğe katılmışsa da kısa bir süre sonra tekrar Pers egemenliği altına girmiş ve bu durum MÖ 4.yy.a kadar devam etmiştir. MÖ 4.yy.ın ilk yarısında Ksanthos merkezli Dynastlık gücünü Perikles yönetimindeki Limyra kentine kaptırmıştır. Perikles yönetiminde Lykia, MÖ 360 yılı civarında Pers Kralı Artaxerxes II Mnemon karşı geçekleşen Satrap Ayaklanması'na katılması ve isyanın bastırılması sonucunda Karia satraplığına bırakılmış ve İskender'in fethine kadar Karia satraplığının bir parçası olarak kalmıştır. Lykia Bölgesi'nin Klasik Dönem'ini kapsayan bu kültürel ve siyasal karmaşa dönemi ve bu döneme ait veriler, yerel kültlere ilişkin ilk buluntuları vermesi ve temas halinde bulunduğu kültürlerin etkilerinin de yavaş bir biçimde görünür olmaya başlaması noktasında "Lykia Kültleri Işığında Kültürel Süreklilikler ve Değişiklikler" başlıklı çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Gerekli görüldüğü yerlerde Hellenistik ve Roma Dönem'lerine ait veriler de bu değişim ve süreklilikler noktasında konuya dâhil edilmiştir. Bu dönemde bölge kültlerini ilişkin veriler bir takım sikke, kabartma ve yontunun dışında genel olarak ana dilde yazılmış yazıtlardan gelmektedir. Bu yazıtlar ise kısmen adak yazıtları ve az sayıda kararname dışında ağırlıkla mezar yazıtlarıdır. Likçe olarak değerlendirdiğimiz bu dil bugün hala tam çözülebilmiş değildir. Ancak bu dilin, Hint-Avrupa dil ailesine mensup olan Bronz Çağ'ı Anadolu topluklarından Luvilerin dili olan Luvice dilinden gelmiş olduğu bugün kanıtlanmış bir gerçektir. Ayrıca bu yazıtların bir kısmı Likçe-Hellence olmak üzere çift dilli yazılmıştır. Dolayısıyla Lykia kültlerinin kapsam, nitelik ve kökeni hususunda oldukça kısıtlı bir görünüm sunmaktadır. Bu yazıtlardan yola çıkarak belgelenebilen en önemli hususlardan biri, yerel dilde verilmiş tanrı ve tanrıça isimleri incelenerek, MÖ 2. binyıl kaynaklı Hitit-Luvi inanç sisteminden gelmiş olduğu anlaşılan Tanrılar ile yazıtların Hellence karşılıkları sayesinde tespit edilebilen Hellen mitolojisinden bilindik karşılıkları ve özdeşleri olan Tanrı ve Tanrıçaların tanımlanmasıdır. Bu çalışmada bunlar arasından seçilen ve kültleri incelerken ilk başlıklar Trqqas, Eni Mahanahi, Maliya ve sırasıyla bunların Hellen karşılıkları Zeus, Leto, Athena kültleridir. Bölge kültlerinin incelendiği diğer başlıkları ise Hellen kökenli tanrı ve tanrıçalar olan Apollon, Artemis, Aphrodite oluşturmaktadır. Karia tanrılarının bölge inançları içerisindeki yeriyle ilgili değerlendirmelerinin incelendiği başlıkları ise Bunlar Likçe Χñtawati xbidêñni ile Arkazuma, Hellence olarak ise Basileus Kaunios ile Arkesimas olarak geçen tanrılar oluşturmaktadır. Çalışma içerisinde incelenen son başlığı ise kökenlerinin olasılıkla Bronz Çağ Anadolu'suna dayandığı iki adet kült oluşturmaktadır. Bu kültlerden birisi On iki Tanrı diğeri ise Kakasbos'a aittir.