Abstract:
Düşünce tarihi boyunca felsefi bir zeminde ruhun karşısına konularak ötekileştirilen beden, 1980'lerden sonra postmodern kuramların etkisiyle sosyal teori içinde her geçen gün önem kazanan konulardan biri haline gelmeye başlamıştır. Beden sadece felsefi bir zeminde değil, sosyolojik bir zeminde de tartışılmaya açılmıştır. Bu çalışmanın amacı; bedeni tartışmaya açan ve toplumsalın içine sokan kuramsal yapıların analizini vermek ve bu analiz sürecinde bedeni iktidar ilişkileriyle ele almaktır.Bedenin tarihi onun baskı altına alınmasının, denetlenmesinin tarihidir. Bu bağlamda çalışmanın merkezinde bedenin çeşitli iktidar türleri ile olan ilişkisi yer almaktadır. Bedenin denetlenmesinde, gözetlenmesinde, kontrol altında tutulmasında, cezalandırılmasında, üretilmesinde birçok güç odağı söz sahibi olmakta, bunlar çoğu zaman dini, siyasal ve ideolojik düzen tarafından yürütülmektedir. Fakat modern dönemle birlikte iktidar-beden ilişkisi farklı bir boyutta tartışılmaktadır. Bu dönemde beden, üzerinde her türlü faaliyetin yürütüleceği proje olarak ele alınıp, yeniden inşasına girişilmiştir. Foucault'nun deyimiyle bu dönemde iktidardan değil, iktidarlardan bahsetmek gereklidir. Siyasi iktidarın yanı sıra kurumlar, hâkim sınıflar, ideolojik aygıtlar, ekonomik örgütler gibi çok sayıda güç odağı, bireylerin bedenleri üzerinde söz sahibi olarak, onu kontrol altında tutmaya, disipline etmeye çalışmıştır. Bu dönemde sadece bireyin bedeni merkezi bir öneme sahip olmayıp, aynı zamanda nüfusların bedeni de iktidarın varlığı için önemli bir öğe haline gelmektedir. Biyo-politikanın merkezinde nüfusların yeniden üretilmesi yer alır ve nüfusların yeniden üretilmesi cinsellik söylemi etrafında gerçekleşir.İktidar-beden ikilisini tek başına ele almak iktidarın cinsiyetini göz ardı etmek anlamını taşır. Dolayısıyla iktidar-beden-cinsiyet konularını birbiriyle ilişkili içinde ele almak, iktidarın cinsiyetini çözümlemek açısından önemlidir. Kadın bedeni en çok iktidara konu olan bedendir, çünkü bu beden yoksunlukla tanımlanan bir bedendir. Bu tanım, bedenin temsil sorununu beraberinde getirmektedir. Kadın bedenine ilişkin sorunsallar, Batı düşünce tarihi boyunca tartışılmış, nitekim bu tartışma psikanalitik kuramlara da taşınmıştır. Freudçu psikanalitik gelenek kadın bedenini eksiklikle tanımlayarak, eril iktidarın meşruluğunu sağlamaktaydı. Dolayısıyla bu çalışmada, iktidarın cinsiyetini oluşturan psikanalitik kurama yer verilerek, iktidarın farklı biçimleri üzerinde durmak amaçlanmaktadır.