Abstract:
Amaç: Telomerler, ökaryotik kromozomların uç kısımlarında bulunan tekrarlı DNA dizileridir. Biyolojik yaşlanmaya bağlı olarak memeli ovaryumlarında yaşlanmakta ve bu süreçte telomerlerin kısaldığı bilinmektedir. Telomerlerdeki bu kısalmanın moleküler alt yapısı tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı telomerlerin uzatılmasında ve telomerlerin bütünlüğünün korunmasında görevli genlerin postnatal hayatın farklı yaşlarındaki fare ovaryumlarında belirlenmesidir. Yöntem: Farelerde normal ovaryal gelişimin erken (1. ve 2. hafta), genç (3. ve 4. hafta), ergin (5. ve 6. hafta), geç ergin (16. ve 18. hafta) ve yaşlı (52., 60. ve 72. hafta) dönem olmak üzere 5 grup (n=3) oluşturuldu. Fare ovaryumlarında Tert, Terc, Trf1, Trf2 ve Pot1a genlerinin mRNA ekspresyonu qRT-PCR ile, protein ekspresyonu ise immünohistokimya ile belirlenmiştir. Elde edilen veriler, one way ANOVA testi ile istatistiksel açıdan değerlendirildi. Bulgular: Analizler sonucunda erken dönem ovaryum dokularındaki Tert mRNA ekspresyonu genç, ergin, geç ergin ve yaşlı dönemlere göre daha yüksek bulunmuştur. Terc mRNA ekspresyon ise erken dönemden yaşlı döneme doğru azaldığı tespit edildi. Trf1 ekspresyonu gruplar arasında farklılık göstermezken; Trf2 ekspresyonu genç ve ergin dönemlerden farklı olarak geç ergin dönemde en düşük düzeyde bulundu. Yaşlı dönemdeki Pot1a ekspresyonu, geç ergin döneme göre daha yüksek bulunmuştur. Gruplar arasında göreli TERT ekspresyonu, erken dönemden yaşlı döneme doğru azalmış, fakat bu azalma anlamlı olarak bulunmamıştır. TRF1 ekspresyonunda istatistiksel olarak bir fark belirlenmemiştir. TRF2 ekspresyonu, erken dönemde yaşlı döneme göre daha düşük bulunmuştur. Erken dönemden geç ergin döneme doğru benzer düzeylerde seyreden POT1 ekspresyonu, geç ergin dönemde azalmakta ve yaşlı dönemde ise yükselmektedir. Sonuç: Ovaryal yaşlanmaya bağlı olarak telomerde gözlenen kısalmada, Tert, Terc, Trf2 ve Pot1a genlerindeki ekspresyonel değişimlerin etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu genlerdeki değişimin, telomer uzunluğu üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik, daha detaylı moleküler biyolojik çalışmaların gerekli olduğu kanısındayız.