Özet:
Soğuk Savaş dönemi boyunca, caydırıcılık teorisi nükleer silahların kullanımına ilişkin olarak uluslararası güvenlik çalışmalarının odak noktası olmuştur. Bilim insanlarının Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği arasındaki nükleer rekabeti analiz etme çabaları caydırıcılık konusunda özgün çalışmalar ortaya çıkarmıştır. Caydırıcılık çalışmalarının erken dönemlerinde, bilim insanları süper güçlerin rekabet içerisine girdiği durumu oyun teorisini kullanarak analiz etmeye odaklanmışlardır. 1970'lerde ise kimi araştırmacılar, caydırıcılık teorisini test etmek için rasyonel aktör varsayımını sorgulayan vaka çalışmasına dayalı yöntemler kullanmaya başlamışlardır. Caydırıcılığın vaka çalışması literatürü nükleer caydırıcılığa ilişkin erken dönemdeki çalışmaların aksine konvansiyonel düzeydeki çatışmalara odaklanmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise caydırıcılık çalışmaları devlet dışı aktörlerin ve haydut devletlerin caydırılması konusuna yönelmiştir. Soğuk savaş sonrası dönem, askeri kapasiteye sahip olmanın caydırıcılığın başarısı için tek başına yeterli bir unsur olmadığını ve caydırıcılığın istikrarının karar alıcıların tercihleri ve algılamalarına dayandığını ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple caydırıcılık teorisinin rakip devletlerin kimliği ve stratejik kültürünün kendine özgü özelliklerini göz önünde bulundurması gerekmektedir. Çalışma bu doğrultuda caydırıcılık kavramının uluslararası ilişkilerdeki mevcut konumunu değerlendirmek için caydırıcılık teorisini gözden geçirmektedir.