Özet:
Dinler, ilkel toplumlardan modern insana kadar, asırlar boyu, varlığı anlamlandırmak yolunda birer ışık olmuşlardır. Ölümden sonrasına dair vaatlerinin yanında, verdikleri ilahi mesajlarla, dünyada da hukuki ve sosyal bir düzen oluşturma noktasında önemli bir işleve sahiptirler. Beşerî iktidar sahipleri dinlerin bu niteliğini bildiklerinden, bazı dönemlerde, onu insanlar üzerinde bir yönetim ve baskı aracı olarak kullanmışlardır. Orta Çağ Avrupa'sındaki kilise hâkimiyeti, bunun en somut örneğidir. Keşifler sonrası maddi refahın getirisi olan Aydınlanma Çağı, bu düzene karşı durmuş ve skolastik düşüncenin yerini modernleşme fikri almıştır. Böylece yeni dünya düzeni, geleneğin yıkıntıları üzerinde yükseltilmek istenmiştir. Mimariden sosyolojiye, teknolojiden edebiyata kadar farklı disiplinlerce uygulanan bu rasyonalist yönelim, insanın maddî varlığını özgürleştirse de, içinde oluşan manevi boşluğun yerini doldurmada yetersiz kalmıştır. Bu dönemde, moderne bir tepki olarak postmodernizm eğilimi baş göstermiştir. Kendinden önceki tek sesliliğe ve katı determinizme karşı o, dünyaya çoğulcu bir pencereden bakma vaadiyle çıkagelmiştir. İddiasını edebiyata da taşıyan hareket, çeşitli teknikler kullanmak suretiyle kendine has edebî ürünler yaratmaya devam etmektedir. İlkesiz tutumuyla gelenek ve moderni aynı potada buluşturan postmodern söylemin, dinlere yaklaşımını Türk edebiyatında verilen örnekler üzerinden inceledik.