Özet:
Bu çalışmada; Gürcistan'ın ayrılıkçı bölgelerinden Güney Osetya ve Abhazya sorunlarından kaynaklı 1989-2008 yılları arasındaki gelişmelerin, Gürcistan-Rusya ilişkilerine olan yansımaları kaleme alınmıştır. İlk bakışta, her iki taraf için de çok stratejik öneme haiz olmayan küçük bir dağlık bölge için yapılmış gibi görünse de 8 Ağustos 2008'de iki tarafı savaşmaya iten bazı olağanüstü sebep ve gelişmeler zühur etmiştir. Dünya gündeminde ilk sırada yer alan ve beş gün süren kısa savaşın Gürcistan sınırlarını aşan önemli neticeleri ortaya çıkmıştır. Savaş sonucu Batı ve Rusya ilişkilerinde derin bir çatlak oluşmakla birlikte uluslararası siyasetin Güney Kafkasya'ya yönelik adımlarında da değişiklikler gözlenmiştir. Ülkelerarasındaki bu olguyu anlamak ve uluslararası sistem içerisinde anlamlandırabilmek için Gürcistan'ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden bu ayrılıkçı bölgelerle birlikte ayrılış sürecinden itibaren meseleye yoğunlaşmak kaçınılmaz bir gerçektir. Ortodoks kimliği ve stratejik coğrafyası ile Karadeniz ve Kafkasya açısından öneme haiz olan Gürcistan Rusya Federasyonu açısından olduğu kadar, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan hatta bazı Orta Asya ülkeleri açısından da değerli bir konumdadır. Doğu'nun enerji tedarikçisi fosil yakıt üreticileri ile Batı'nın sanayileşmiş enerji tüketicileri arasında enerji koridoru/köprüsü görevini üstlenmektedir. Bu yönüyle Türkiye'nin enerji koridoru olma özelliğini güçlendirmektedir. Ayrıca Kafkasya'nın ve Karadeniz'in güvenliği açısından da dikkatleri üzerine çeken bir ülkedir. Bu özellikleri ile Rusya ve Batı dünyası arasındaki rekabette rağbet alanı olmaya devam edecektir. Bu durumun en büyük emaresi Rusya Federasyonu ile Gürcistan arasında 8 Ağustos 2008'de Güney Osetya meselesinden ötürü ortaya çıkan savaşla kendini göstermiştir. Bu savaşla Kremlin, Batı'nın 'etki alanına' nüfuz etme girişimlerine karşılık verme imkânı elde etmiştir. Konunun uzmanlarınca Rusya'nın bu savaşla birlikte askeri ve siyasi açılardan Batı'nın çevreleme çabalarına karşı kendisini benzer hamle ve argümanlarla savunmakta olduğu fikri de ileri sürülebilir. Ancak Batı ile çok yakın temas ve stratejileri olan Tiflis yönetimi için savaş ve sonrası dönem Batı'dan umdukları yeterli desteği alamadıkları için hayal kırıklığı olarak tarihe geçmiştir. Dolayısıyla, 2008 savaşı özellikle AB ve ABD gibi bölge dışı aktörlerin Kafkaslar üzerine olan jeopolitik rekabet ve bölgedeki çatışmaların çözümüne sağlayabilecekleri katkıların yetersizliğini açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca Rusya'nın savaştan sonra Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlıklarını tanıması ve bölgede artan askeri varlığı özelde Gürcistan topraklarında genel de ise, Güney Kafkasya üzerinde "yeni bir Rus Emperyalizmi mi doğuyor" endişe ve algısına da yol açmıştır. Bu bağlamda, bölgenin diğer ülkeleri olan Azerbaycan ve Ermenistan, savaştan sonra Rusya ve Batı ile olan dış politikalarında bazı değişikliklere yönelmişlerdir. Savaşın sadece Gürcistan'ın değil ayrıca Azerbaycan ve Ermenistan'ın da güvenliğini ilgilendiren sonuçları muhakkak olmuştur. Bölge ülkelerindeki etnik sorunların uzun yıllar çözümsüz kalması ve SSCB ardılı çevrede yeni çatışma kaynakları üretecek olması kuvvetle ihtimaldir. Son olarak bu kriz enerji meseleleri ve denklemiyle de yakından alakalıdır. Yadsınamaz bir gerçektir ki Batı'nın bölgeye olan ilgisi enerji kaynakları ve güvenliğiyle doğrudan ilintilidir. Bilindiği üzere, Güney Kafkasya Avrupa ülkelerinin Rusya'ya olan enerji bağımlığını azaltacak alternatif bir enerji geçiş güzergâhıdır. Savaş sonrası bu yeni durum batılı güçleri bölgeyle alakalı politikalarını yeniden tanımlamaya ve bunun yanında Moskova ile olan ilişkilerini gözden geçirmeye zorlamaktadır.