Özet:
Adnan Menderes, iktidarı süresince öncelik olarak ABD yanlısı bir aktif politika izlemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında artan Sovyet Komünizmi tehdidi ile Menderes hem bölgede lider olabilme hem de Amerikan yardımlarından olabildiğince fazla faydalanabilmek adına, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Batı yörüngesinde dış politika izlemek durumunda kalmıştır. Türkiye'nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeliği dönüm noktası olmuştur. Bu doğrultuda Türkiye hem İngiltere ve ABD'nin bölgede oluşturdukları Bağdat Paktı'na üye olmuş, hem de bölgedeki Arap ülkelerinin katılımı hususunda çalışmalar yürütmüştür. Ancak Arap ülkelerinden beklenilen ilgi görülmemiştir. Türkiye'nin Ortadoğu'da Batı yanlısı politika izlemesi beklediğinin aksine Arap ülkeleri ile ilişkilerini iyileştirmekten ziyade zaman zaman bunalımlara neden olmuştur. Bu durumun öncelikli nedeni Türkiye'nin İsrail'i tanımış bir Müslüman ülke olması iken, aynı zamanda emperyal güçlerle ortak paydada hareket etmesi bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki uçurumun açılmasına sebep olmuştur. Menderes Hükümeti döneminde Türkiye'nin dış politikasında Ortadoğu bölgesi özelinde 1955 Bağdat Paktı, 1956 Süveyş Krizi, 1957 Suriye Krizi, 1958 Irak Darbesi, 1957 Eisenhower Doktrini, 1957-1958 Lübnan-Ürdün olayları gibi önemli olaylar yer almaktadır.