Özet:
Bir hukuk devleti olabilmenin en temel gereği, egemenliği kullanan tüm erklerin başta Anayasa olmak üzere belirli normların sınırlamasına tabi olmasıdır. Anayasa yargısının ilk görünümleri ile hukuk aleminde somut bir varlık kazanmasından itibaren, anayasal denetim yetkisine ilişkin meşruluk tartışmaları da gündeme gelmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin sahip olduğu denetim yetkisinin belirli sınırları mevcuttur. Meşru niteliğe sahip bir denetim yetkisinden söz edebilmek için, yargılama faaliyetinin hukuk ile çizilen bu sınırlar içerisinde icra edilmesi gerekir. Anayasa yargısının meşruluğu problemi, içeriğinde yer alan pek çok soru başlığı ile hukuk ve siyaset alanını uzun yıllardır meşgul etmiş bir konudur. Tez çalışmamızın amacı bu meşruluk sorununa, 1982 Anayasası'nın Başlangıç kısmı çerçevesinde yaklaşmaktır. 1982 Anayasası'nın 176. maddesi ile Başlangıç kısmının, Anayasa metnine dahil olduğu kabul edilmiştir. Başlangıç kısmı yapısı itibariyle, Anayasa'nın diğer hükümlerinden ayrı bir karaktere sahiptir. Çalışmamızda, Başlangıç kısmı içeriğinde yer alan soyut niteliğe sahip ilkelerin anayasal denetimde kendisine ne şekilde yer bulacağı ve Anayasa Mahkemesi'nin Başlangıç kısmını kaynak olarak kullanırken sahip olduğu denetim yetkisinin sınırları, anayasa yargısının meşruluğu sorunu kapsamında irdelenmiştir. Çalışmamızda öncelikle anayasa yargısının meşruluğu sorunu ele alınarak, bu soruna yönelik temel soru başlıkları incelenmiştir. Ardından başlangıç kısımlarının genel niteliği ve ülke anayasalarından örnekler değerlendirilmiştir. 1982 Anayasası'nın Başlangıç kısmı irdelenerek, Başlangıç kısmının hukuki niteliği ve anayasal yargılamadaki yeri inceleme konusu olmuştur. Çalışmamızın son bölümünde, Anayasa Mahkemesi'nin Başlangıç kısmına ilişkin tutumu incelenmiş; Başlangıç kısmı çerçevesinde laiklik ilkesinin ele alınışı ve siyasi partilere ilişkin yargılamalar değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin Başlangıç kısmında yer alan ilkeleri, denetiminin temel kaynağı olarak kullanması gerektiği ancak meşruluk zemininden kopmaması için ilkelerin yorumunda anayasal sınırları gözeterek, denetimin özünde yer alan hukukilik niteliğini koruması gerektiği değerlendirilmiştir.