Özet:
İnsan elleriyle alet, zihniyle kurgu üretebilmesi ile evrimsel süreçte diğer canlılardan ayrılmaktadır. İlk barınma mekânları olan mağaralarda bulunan resim ve heykeller insanın soyut düşünme yeteneğinin ne kadar eskiye dayandığıyla beraber, bulundukları mekânı mesajlarını iletmek için nasıl kullandıklarıyla ilgili de ipuçları verir. Mekânın nasıl algılandığı ve anlam iletmek üzere nasıl kullanıldığı o günden günümüze gelişim göstermeye devam eden dinamik bir konu başlığıdır. Mekân tasarımının anlam ve işlev tartışmaları üzerinde gidip gelen dengeleri tarih boyunca okunabilmektedir ve bu insanın düşünce tarihiyle paralel giden bir süreçtir. İnsan için mekân tasarlayan bir disiplin olarak mimarlık da aynı zihin süreçlerinin sonucu ortaya çıkan bir anlatım biçimi olmakla beraber mekânı bir araç olarak üreten diğer disiplinlerin alanlarına kaçınılmaz olarak dahil olmaktadır. Bu çalışma, mekânı ve nasıl algılandığını teorik olarak bütünsel bir yerden açıklamaya çalışırken, anlamın mekân aracılığıyla nasıl iletildiğini mimarlık, edebiyat ve sinema üçgeninde bir pratikle incelemeyi amaçlamaktadır. Teorik okuma mekân kavramı ile ilgili paradigmaları değiştiren önemli yol ayrımlarına yer verebilmek açısından disiplinlerarası bir literatür üzerinden yapılacaktır. Pratik değerlendirme de yine bu disiplinlerarası yapıyı ortak bir zemine taşıyabilmek amacıyla eleştirel çözümleme yöntemlerinin kılavuzluğunda ilerleyecektir. Bu amaçla anlatısının mekânlarını birer karakter gibi yapılandıran Roald Dahl'ın mekân açısından önemli iki hikayesi Charlie'nin Çikolata Fabrikası ve Yaman Tilki'nin auteur olarak nitelendirilen yönetmenler Tim Burton ve Wes Anderson tarafından yönetilen uyarlamaları seçilmiştir. Edebi anlatıdaki mekânların nasıl algılandığı ve belirgin bir görsel üsluba sahip bu iki yönetmen tarafından ekrana nasıl taşındıkları tartışmaya açılarak mekânın disiplinlerarası yolculuğunun ve algı sürecinin bu yolculuktaki rolünün deşifresi hedeflenmektedir.