Özet:
Sığınma hakkı temel insan haklarını korumaya yönelik bir kurumdur. Bu sebeple, bireyin uluslararası hukukun süjesi olabileceği görüşünün benimsenmeye başlanması ve uluslararası hukuk anlayışının gelişmesiyle birlikte, bireylere sığınma hakkı tanınmasının gerekliliğine ilişkin öğretide bazı teoriler öne sürülmüştür. Sığınmanın tarihsel ve teorik kökenlerine bakıldığında, söz konusu hakkın devlet otoritelerince tanındığı ve haktan bireyin faydalandığı görülmektedir. Ancak öğretide sığınma hakkının hukuki niteliğine ilişkin önemli tartışmalar bulunmaktadır. Bu tartışmaların temeli sığınma hakkının niteliğine ilişkindir. Sığınma hakkı sadece devletin egemenlik yetkisinden kaynaklanan bir başka yetki midir yoksa devletlerin belirli koşullarda tanıma yükümlülüklerinin bulunduğu bireysel bir hak mıdır? Devletlerin bireylere sığınma hakkı tanımasına ilişkin bir yetkisinin bulunduğuna şüphe yoktur. Zira yetki, devletlerin egemenlik yetkisinin bir sonucudur. Ancak sığınma hakkının tek kapsamının bu olduğu söylenemez. Sığınma hakkından faydalanacak olanlar bireylerdir ve sığınma hakkı ile korunmak istenen değerler temel insan haklarına ilişkindir. Sığınma hakkının ihlal edilmesi, insan haklarının ihlal edilmesi demektir. Bu bağlamda, aksi görüşler ve uygulamalar olsa da, sığınma hakkının bireysel niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir. Sığınma hakkı ile ilgili olarak devletlerin uygulamaları ve akdettiği sözleşmelerin kapsamı ile ulusal ve uluslararası yargı kararları arasında uyuşmazlıkların olduğu görülmektedir. Yargı kuruluşları sığınma hakkının insani boyutunu ortaya koymaya çalışırken, devletler genellikle sığınmacıların kendilerine yükleyecekleri yükümlülüklerden kaçmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla ilgili çatışma durumları da göz önünde bulundurularak sığınma hakkının hukuki niteliğinin ve insan hakları ile bağlantısının ortaya konulması uluslararası hukuk bakımından son derece önemlidir.