Abstract:
Dede Korkut Kitabı, Oğuzların günümüze ulaşan tek yazılı destanıdır ve Türklerin eski yaşantısına dair izlerin, mitsel kökenlerin yer aldığı edebî, tarihî, sosyolojik bir kaynaktır. Bu önemli özellikleri nedeniyle birçok araştırmanın konusu olan eserin "kadın karakterleri" de defaatle incelenmiştir. Ancak bu çalışmalar, genellikle birbirini takip eder ve aynı sınıflandırmaları içerir niteliktedir. Ayrıca çalışmalar; ataerkil bir söylemle ve eserdeki kadın karakterleri, toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre idealize etmeye yönelik olarak hazırlanmıştır; normatif ve özcü bakış açıları içermektedir. Bu söylem; yazıya, üretiminden çok sonra geçirilen bir destan metnini eleştirel gözle okumaktan uzaktır ve ataerkil yapı çerçevesinde belirlenen cinsiyete dayalı iş bölümünü yeniden üretmeye yöneliktir. Hâlbuki metin; farklı kadınlık biçimlerinin, tarihsel bir dönem/metinde var olan toplumsal cinsiyet rollerinin takip edilebilmesine imkân sağlayabilmektedir. Buradan hareketle araştırmanın amacı; eserdeki kadın karakterleri, kadın bakış açısıyla yeniden okumaya tabi tutmaktır. Bu yeniden okuma sürecinde, hem metindeki kadın karakterler hem de metindeki kadın karakterler üzerine yapılan çalışmalar; feminist teorinin ve toplumsal cinsiyet perspektifinin sağladığı kuramsal altyapı ile ayrıntılı bir biçimde analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede, çalışmanın birinci bölümünde, feminist hareketten ayrı tutulamayan feminist kuram ve toplumsal cinsiyet hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra araştırma nesnesi olan Dede Korkut Kitabı hakkında bilgi verilerek yapılan analizlerin tarihsel ve sosyolojik çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır. Son olarak ise araştırma tasarımı; feminist eleştirel yaklaşım ve nitel araştırma süreçleri tanıtılmış; içerik analizi ile metindeki kadın karakterler; aile, evlilik (eş, sevgili, nişanlı), annelik ve ötekilik temaları kapsamında ele alınmıştır. Bu çalışma ile feminist kurama yaslanarak bir kadın okur eylemi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Böylece gelenekselleşmiş kadın rolünün temelinde gösterilen unsurların, geleneğin ta kendisi olarak sunulan bir eserde dahi bugün algılandığı biçimde olmadığı; toplumsal cinsiyet rollerinin zamana ve sınıfa göre değişebileceği gibi belli bir tarihsel öznenin de tekdüze bir varoluş içermeyebileceği; ayrıca söz konusu olan kadın özneyse bu varoluş üzerindeki eril tahakkümün etkilerini dikkate alma zorunluluğu ortaya konmuştur.