Özet:
İslâm medeniyeti ortaya çıktığından bu yana toplumları düzenleyici ve bağlayıcı bir sistemle ilerlemiştir. İmparatorluk gibi çok kültürlü bir ortamdan ulus-devlet sistemine geçişte hem siyasi hem de dinî alanda dönüşümler yaşanır. Uluslaşma anlayışının pozitivist temeller üzerine kurulması özellikle dinin otoritesini zayıflatır. Buna göre din ve diğer inanç unsurları siyasetteki tahakkümünü yitirir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla birlikte toplumsal alanda da din pasif bir hale dönüşür. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasının ardından kurulan yeni ulus-devlet yapısı birçok değişimi de getirir. Söz konusu yeniliklerin pratikte ve teoride nasıl yer bulduğu ve İslâmî düzenin hangi şekilde kurgulandığı yine buna bağlı olarak romanların bir araç olarak nasıl hazırlandığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu bağlamda 1923-1929 yıllarındaki romanlarda kurucu otoritenin hedeflerinin yansıma biçimleri nitel yaklaşımlarda kullanılan söylem analizi yöntemiyle irdelenecektir. Bu bağlamda romanlarda geliştirilen dinî söylemlerin taraflı olup olmadığı ve kutsala eğilimi çözümlenmeye gayret edilecektir.