dc.description.abstract |
Ülkemiz, milyarlarca yıl önce jeolojik dönemlerde oluşan Asya, Avrupa ve Afrika kıta tabakaların ayrılmasıyla başlayan aktif ve pasif fay hatlarının bulunduğu bölgede ve yeryüzünün en aktif deprem kuşakları içerisinde yer almaktadır. Bu durum çeşitli ölçeklerde ve şiddette yıkıcı depremlere yol açtığından yeni planlanan kentsel alanların imar mevzuatına uygun olarak yapılaşması, afet risklerinin en aza indirilmesi kapsamında önem taşımaktadır. Afet gerçeğinin, mekânın işleyişi sistematiği dolayısıyla kentin mekaniğine karşı öngörülebilir olumsuz etkileri nedeniyle hızlı, etkin ve uygulanabilir çözümlerin üretilmesi gereği kaçınılmazdır. Nitekim ülkemizde tarihsel süreç içerisinde, ülke yönetimi ve kentlerin karar alma süreçlerinde etkin olan otoritelerin bu konuya verdikleri önem daha da artmıştır. 21. yüzyıl içinde ülkemizde birçok yıkıcı deprem meydana gelmiş olup yaşanan bu depremlerin ardından yapı denetimi, afet ve deprem yönetmelikleri mevzuatları geliştirilmeye çalışılmıştır. Yapı statiğine ilişkin, gelişen teknoloji ve yaşanan depremler sonucu ortaya çıkan can ve mal kayıpları, mevcut yönetmeliklerin değiştirilmesine sebep olmuştur. 1940'lı yıllardan bu yana Türkiye'de çok sayıda afet ve deprem yönetmelikleri yayımlanmış ancak yaşanan afetler sonucu oluşan kayıplar nedeniyle bu yönetmeliklerin, döneminde yeterli olmadığı tespit edildiğinden geliştirilmeye yönelik değişiklikler yapılmıştır. Ülkemizde en son 2012 yılında yayınlanan 6306 sayılı "Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği" konuyu, riskli yapı ve riskli alan olarak temellendirmiş olup risk durumunun bertaraf edilmesi yönünde yasal olarak öncülük yapmaktadır. Bu kapsamda riskli alanların hızlı ve doğru bir şekilde belirlenerek gerekli tedbirlerin alınması önem taşımaktadır. Dolayısıyla, etkin risk analizi yapabilmek üzere coğrafi bilgi sistemleri (CBS) teknolojileri, sorunlara hızlı, doğru ve düşük maliyetle çözüm üretebilme bağlamında sıkça tercih edilmektedir. Bu çalışmada, ilgili yönetmelik esas alınarak, üstyapı sebebiyle risk potansiyeli olan alanlar, coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak belirlenmiş ve modellenmiştir. Çalışmanın ilk aşamasında, pilot bölgeler seçilmiş ve bu bölgelere ilişkin yazılı ve görsel dokümanlar ile hava fotoğrafları ve uydu görüntüleri kapsamında veri tabanı oluşturulmuştur. Ardından sayısallaştırma işlemleri gerçekleştirilmiş, literatür çalışmaları ve ilgili mevzuatlar esas alınarak risk kriterleri belirlenmiştir. Veri tabanı ii üzerinden analizler gerçekleştirilerek risk grupları ağırlık derecelerine göre sınıflandırılmış ve CBS temelli model oluşturulmuştur. Elde edilen model, mevcut durumda riskli olarak ilan edilen bir alanda uygulanarak doğruluğu analiz edilmiş, arazi gözlemleri ile kontroller gerçekleştirilerek merkezi karar alıcı tüm otoritelere, etkin ve uygulanabilir bir yöntem sunulmuştur. Sonuç olarak, çalışma için seçilen uygulama alanında çok riskli alan 8.49 ha, riskli alan 1.22 ha, az riskli alan 9.51 ha ve minimum riskli alan 6.24 ha olarak ortaya çıkarılmıştır. Buna istinaden çok riskli sınıfında bulunan alanların toplam alanda büyüklüğüne oranı % 33, riskli sınıfında bulunan yapıların oranı % 4, az riskli sınıfında bulunan yapıların oranı % 38, minimum riskli olarak görünen yapıların oranı ise % 25 olarak tespit edilmiştir. Çalışma yöntemi, girdilere bağlı olarak hızlı ve doğru sonuçlar vermesi nedeniyle etkin ve uygulanabilir niteliktedir. Ayrıca farklı alanlarda da uygulanabilir olması, çalışmanın yaygın değerini ön plana çıkarmaktadır. Bu çalışma, başta şehir ve bölge plancıları olmak üzere ilgili tüm yönetim ve uygulama kademesine, özellikle kentsel yerleşimlerde üstyapı sebebiyle risk potansiyeli olan alanların belirlenmesinde yardımcı ve yol gösterici olacağı bir yöntem önermekte ve uygulamaktadır. |
en_US |