dc.description.abstract |
Tapu sicili, taşınmaz üzerinde bulunan hakları ve taşınmazın yasal statüsünü yansıtan bir sicildir. Tapu sicili, devlet dışında herhangi bir kişi veya kurum tarafından tutulamayacak kadar önemli olup, aynı zamanda resmi sicil niteliğine sahiptir. Tapu sicili ile ilgili faaliyetlerin hakka ve hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmesi, hem birey hem de toplum menfaatini korumaktadır. Aksi halde, sicile güvenerek işlem yapan bireyler zarara uğrayabilir. Bu nedenle, tapu siciline güvenin korunması maksadıyla, tapu siciline güvenerek işlem yapan ve zarara uğrayanların zararlarının karşılanması gerekir. Bu nedenle yasa koyucu, TMK. m. 1007 hükmü uyarınca, tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından kaynaklanan tüm zararlardan devleti sorumlu tutmuştur. Bu suretle, tapu siciline duyulan güven teminat altına alınmıştır. Çalışmanın, "Tapu Sicilinde Genel Bilgiler" başlıklı birinci bölümünde, tapu sicilinin tanımı açıklanarak, sicil ile ilgili unsurlar ve sicilin tutulması usulü anlatılmıştır. Yine, sicile yapılan kayıtlar ve iyi niyetle ayni hak kazanımının korunduğu durumlar izah olunmuştur. Sonrasında, "Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluk" başlıklı ikinci bölümde, devletin sorumluluğunun doğabilmesi için gereken unsurlar ve devletin sorumluluğunun haksız fiil sorumluluğu olması nedeni ile aranacak olan unsurlar, detayları ile açıklanmıştır. Bunlar, sicilin tutulması, hukuka aykırılık, zarar ve illiyet başlıklarında kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Akabinde, TMK. m. 1007 hükmünün ne şekilde düzenlendiği, mülga Medeni Kanun'un 917. Maddesinden farklı olarak ne yenilik getirdiği, AİHM ve Yargıtay kararı ile örneklendirilerek açıklanmıştır. Devamında ise, kusursuz sorumluluk kavramı ve asli sorumluluk kavramı ile haksız fiil sorumluluğu kavramları açıklanmıştır. Sicile yapılan kayıtların hukuka aykırılık halleri ile hukuka aykırılığı tartışmalı olan haller irdelenmiştir. "Sorumluluktan Doğan Hukuki Sonuçlar" başlıklı üçüncü bölümde ise, devlete karşı açılacak davalar ile devletin sorumlulara karşı açacağı davaların hukuki nitelikleri incelenmiş olup, sonrasında, her iki dava türünde hangi mahkemelerin görevli ve yetkili olduğu, zamanaşımı süreleri, taraf teşkili ile davalarda hükmolunacak tazminatın nasıl belirleneceği soruları, uyuşmazlık mahkemesi ve Yargıtay kararları ile uygulamadaki duruma ışık tutularak örnekler verilmek sureti ile açıklanmaya çalışılmıştır. Son olarak ise, devlete karşı açılacak bu davalarda arabuluculuk dava şartı hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı irdelenmiştir. |
en_US |