Abstract:
Kur'ân'ın harekelenmesiyle başlayan gramer çalışmaları kısa bir sürede Nahiv ilmini şekillendirerek çerçevesi ve prensipleri belli bir ilim haline getirmiştir. Bu teşekkül sürecindeki erken dönemlerde, daha sonra bağımsız bir disiplin halini alacak olan Sarf ilmi, Nahvin kapsamı içerisinde değerlendirilmekteydi. Form itibariyle Sarfın; anlam ve cümledeki konumu itibariyle de Nahvin alanına giren ism-i tafdîl, Arap dilinin en önemli unsurlarından birisidir. Günlük hayatta sıkça karşılaşılan mukayese olgusu Arapçada ism-i tafdîl yapısıyla ifade edilmektedir. Bir dilbilgisi konusu olarak ism-i tafdîlin tanımı Sîbeveyhi (ö. 180/796)'nin el-Kitâb'ı ve el-Muberred (ö. 286/900)'in el-Muktedab'ı gibi ilk dönem eserlerde yer almamaktadır. İsm-i tafdîl tespitlere göre ilk defa İbnu'l-Hâcib (ö. 646/1249)'in el-Kâfiye adlı eserinde tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre ism-i tafdîl, benzerleri üzerine üstünlüğü olmakla vasıflanan varlık için fiilden türetilen kelimedir. Bu tanımla iki varlığın bir vasıfta ortak olduğu ancak birinin diğerine daha üstün bir konumda bulunduğu anlaşılmaktadır. Üstün konumda olan, mufaddal diye adlandırlırken diğerine ise mafdûl veya mufaddalun aleyh denilmektedir. Tafdîl ifadesinde yalnızca "ef'alu" kalıbı kullanılmaktadır. Nitekim Nahiv kitaplarında bu yapının bir diğer ismi "ef'alu't-tafdîl" olarak ifade edilmektedir. İsm-i tafdîlin tahsis edildiği ef'alu vezninde dikkat edilen en önemli unsur bu veznin kökünün aynı zamanda fiil olarak da kullanılmasıdır. Fiilden türetilmiş olma şeklinde ifade edilebilecek bu ön şartın yanı sıra ism-i tafdîlin tek bir vezni bulunmasından kaynaklanan başka şartlar da dikkate alınmaktadır. İsm-i tafdîlin cümle içerisinde farklı kullanımları söz konusudur. Bunlar yalın kullanım, harf-i tarifli kullanım ve izafetli kullanım olarak özetlenebilir. Her bir kullanımın kendine özgü nitelikleri bulunmaktadır. Bu farklı kullanımlarda mufaddalın Allah Teâlâ olması dilci müfessirleri farklı yorumlar yapmaya sevketmiştir.