Abstract:
Sanat, bilim ve tıp ilkçağlardan günümüze kadar varlığını sürdüren ve birbirleriyle etkileşim içinde olan üç olgudur. Estetik değerlerin dışavurumu olan sanat ile birlikte tıp, bilim ve teknoloji, insanın yaratıcı gücünü bünyesinde barındıran ortak özelliklere sahip kültür elemanlarıdır. Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat, tıbbın sanat olduğunu söyleyen ilk kişidir. Leonardo da Vinci ise hem sanat hem bilim yönü olan bir Rönesans ustası olarak kabul edilmektedir. 20. yüzyılda tıbbın hiç olmadığı kadar insan yaşamına eklemlendiği ve bu yüzyılda başat olgunun "insan sağlığı ve tıbbi uygulamalar" olduğu görülmektedir. İnsan yaşamının kendisi olarak görülen sanat ise, tıp ile yakın bir bağ içerisinde bulunmaktadır. Bu noktada Batı'da 1900-1950 arası dönemde hekim ya da cerrah olan aynı zamanda sanata ilgi duyan ve resim yapan kişilerin varlığı dikkat çekmektedir. Ayrıca bu dönemde pek çok sanatçının eserlerinde tıbbi ögelere yer verdiği görülmektedir. 1590 yılında Hollandalı bilim adamı Zacharias Janssen'in iki mercekten oluşan basit bir mikroskop yaptığı bilinmektedir. Mikroskobun icadı ve x-ışınlarının keşfi gibi tıbbi gelişmelerin sanata da yansıdığı ve Bauhaus okulunda mikroskop ve x-ışını fotoğraflarının öğretim unsuru olarak kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Kandinsky ve Klee gibi pek çok sanatçı da bu görüntülerden etkilenerek, eserlerinde insan bedeninin derinini resmetmeye çalışmışlardır. Bu çalışmada sanatın bilimsel düşünce ve malzemelerden nasıl yararlandığı irdelenmeye çalışılmıştır. Mikroskobik anatominin, mikroorganizmaların, embriyolojik ve zoolojik formların sanatçıların eserlerinde nasıl bir dönüşüme uğradığı araştırılmıştır.