Show simple item record

dc.contributor.author Kaya, Zuhal Zeliha
dc.date.accessioned 2020-08-25T12:52:28Z
dc.date.available 2020-08-25T12:52:28Z
dc.date.issued 2004
dc.identifier.uri http://localhost:8080/xmlui/handle/123456789/1243
dc.description.abstract Bir milletin ahlâk ve karakter yapısının oluşumunda dinlerinin ve tarihî geleneklerinin işaretleri vardır.Bir başka ifâdeyle, millet aldığı dinî ve tarihî terbiyenin mahsûlüdür. Bu itibarla, milletleri tanımanın ilk alfabesi, tarihi gelişimlerini araştırıp incelemekle mümkündür. Bu gerçekten hareketle, konumuzun aslî unsuru olması sebebiyle, Yahudi toplumunu tanımakla işe başlamanın doğru bir tesbit olduğu kanaatindeyiz. Zira söz konusu konumuzun bugün merkezinde oturan unsur Yahudi toplumu ve bu toplumun düşünceleridir. Tabiidir ki bu toplum, planladığı fikriyatım, dünyadaki tüm milletlere, her türlü imkânı kullanarak yaymakta ve neticesinden de nemâlanmaktadır. Tek gayeleri kimliksiz, hudutsuz, milliyetsiz bir dünya düzeni kurup, bu düzen içinde tüm insanları birer tüketici yapıp, sömürmektir. Bu kavmin, inançlarını besleyen tahrif edilmiş Tevrat, Kabbala ve Talmud incelendiğinde, dâima kendilerine hizmet eden bir dünya tasavvur ettikleri görülür. Doğdukları ve bir millet oldukları Mısır'dan, Hz Musa ile çıkışları, Filistin bölgesine gelmek için katettikleri Sina Çölü ve Hz Musâ'mn burada Tür Dağı'na çıkışı, bu sırada peygamberlerinin yokluğundan istifâde ile sapmaları, kendilerine göre tanrı icat etmeleri, kırk sene ceza olarak, Allah tarafından bu sahrada hapsedilmeleri, bu arada peygamberlerini bile bizar etmeleri bilinen tarihi vakıalardır. Daha sonra peygamber Yûşâ tarafından Filistin'e sevk edilmişlerdir. Bu bölgede, Süleyman Peygamber' in ölümüne kadar yaşadıktan sonra, parçalanmışlar ve ikiye ayrılmışlardır. Yaklaşık iki yüz sene birbirleriyle mücâdele eden bu kavmin bir kısmı Âsurlular tarafından bir kısmı da Bâbilliler tarafından yıkılmıştır. Bilâhare, 70 sene Bâbil'de sürgün hayatı yaşadıktan sonra, sırayla İran, Makedonya, Mısır ve Roma İmparatorluğu'nda yine topluluk hâlinde yaşamışlardır. Yaşadıkları bütün bu ülkelerin önemli siyâsî ve ticarî mevkilerinde yer almışlardır. Hıristiyanlığın zuhurundan sonra, kendi bozuk itikâdlarmı bu dine de sokmuşlar ve Hıristiyanların da safiyetini bozmuşlardır. Bu bozuk Hıristiyan inancı ağırlıklı olarak Protestan mezhebinin çeşitli dallarında vücût bulmuştur. Genel olarak, maddeci, materyalist bir görüş ve inanışa sahip olan Yahudiler, bu inançlarını, içinde yaşadıkları birçok millete empoze etmişlerdir. En belirgin örnekleri, zamanın süper devleti olan Roma İmparatorluğu' nun hukuk düzeni içinde yapılmıştır. Amerika kıtasının keşfinden sonra, Avrupa'dan buraya göç eden insanların içinde elbette bu kavim de vardı. Bilinen karakterlerini orada da uygulamakta gecikmediler. Bugün de artık açıkça görüldüğü gibi, ABD'nin idarî, siyâsi ve ekonomik kadrolarında görev almışlardır.Ill ABD'nin Osmanlı Devleti ile tanışması Garp Ocakları vasıtasıyla olmuştur. Daha sonra, 1830 Ticâret Antlaşmasıyla Osmanlı ile resmen tanışan ABD, her zaman tek taraflı ticarî çıkarları öne sürmüştür. Osmanlı împaratorluğu'ndaki, ABD elçilik mensupları, moda tabiriyle "azınlıkların yaşayış şartlarını iyileştirme" baskıları ile diğer Avrupa ülkeleri gibi, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine müdahaleden geri durmadılar. Kurdukları misyonerlik teşkilâtı (ABCFM), diğer ülkelerin misyonerlik faaliyetlerini geride bırakmıştır. ABD'nin "özelleştirilmiş'1'' devlet politikasını yürüten bu kuruluş (ABCFM), Osmanlı siyasî hayatında çok müessir olmuş, ülkenin parçalanmasında büyük rol oynamıştır. Bu teşkilât incelendiğinde, ilk kuranlardan itibaren görülmektedir ki, idare heyetlerinde, karar organlarında, dâima Yahudiler bulunmuştur. İşin derinine inildiğinde,misyonerlik çalışmalarının hiçbir zaman görünürdeki yüzü için yapılmadığı ve bu çalışmaların büyük bir organizasyon mahsûlü olduğu görülmektedir. Böylece büyük bir Yahudi kuruluşunun maksadı da tarihlerinden beri ortaya koydukları fikriyatlarından ayrı olmasa gerektir. ABD de Avrupa ülkeleri gibi, Osmanlı Devleti'nin zayıf noktalarını dâima kullana gelmiştir. Bir Yunanistan,bir Bulgaristan bir Makedonya bir Girit ve hattâ Kıbrıs, Filistin, Suriye, Irak Osmanlı'dan koparılmıştır.Fakat Doğu' da Ermenistan onların gönüllerine göre genişleyemediği için, bugün ikide bir Amerikan senatosunda sözde "soykırım" kararlan çıkarılıp, siyâsî baskı unsuru olarak, Türkiye'ye karşı kullanılmaktadır. Lozan görüşmelerinde, ABD'nin tutum ve davranışları ne ise, bugün de değişen bir şey yoktur. Yüzyıllardan beri Batı'da sürüp gelen dünya hâkimiyet savaşı, Tevrat prensipleriyle incil prensipleri arasında cereyan etmektedir. Yahudi inançlarına göre, dünya hâkimiyeti kendilerine verilmiştir. Hıristiyanlara göre ise de Hz İsâ'mn kavmine verilmiştir. Ancak bugün artık tamamen görünmektedir ki, Yahudiler Hıristiyanlara baskın çıkmışlardır. ABD,bugün de neticeleri görüldüğü gibi, dünyaya her şeyden önce kültür emperyalizmiyle sahip olmaya çalışmış bunu da iş adamları marifetiyle yapmıştır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, "ABD" demek "Büyük İsrail" demektir. en_US
dc.publisher Akdeniz Üniversitesi en_US
dc.rights info:eu-repo/semantics/closedAccess en_US
dc.title Yahudiler, siyonizm ve Türkler en_US
dc.type masterThesis en_US
dc.contributor.department Tarih en_US
dc.contributor.consultantID İsrafil Kurtcephe en_US
dc.contributor.institute Sosyal Bilimler Enstitüsü en_US


Files in this item

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record

Search DSpace


Browse

My Account